Referans Referans Referans Referans Referans


Yiğitler Gurbete Giderse...

Halkımızın kaderine gurbet yazılmış gibi adeta... Daha doğrusu kazınmış bir mühür benzeri dersek yanlış olmaz. Sılasında yaşadığından çok, gurbette yaşamakta...Yani gurbeti vatan tutmuş. Sonrasında hasretine, ayrılık acılarına, gönlüne yerleşen sevdalarına türküler yakmış... Anasına, babasına, yavuklusuna, kız kardeşlerine, erkek kardeşlerine yanık türküleler dolusu mektuplar yazar olmuş. Mektuplar gelince de yollanınca da, gözlerine yaşlar dolar olmuş... İnsanımızn gurbetteki hayat hikayesini "Bir yiğit urbete gitse, gör başına neler gelir?" türküsü en içten anlatır.

Bütün türkülerin yanık sesine rağmen,yakınmalar fayda etmemiş ve gurbete çıkışlarının arkası kesilmemiş... Önce vatan içinde göç dalgaları yayıldıkça yayılmış, sonra uzak diyarlara... Yani önce kendi vatanlarında tatmışlar gurbetin acısını, sonra da yabancı ülkelere uzanmış yollar. Gidişlerindeki niyet küçük bir zaman dilimine sığdırılacak şeklinde hesap edilmişti. Kısa zaman, sevda yüklü kervanlar en kısa zamanda geri dönecekti...

Göç olgusu yeni değildi Türkler için. Öncesi vardı bu işin... Tarih Türkler'i göçü seven millet olarak tanımakta. Asya'dan Anadolu'ya sel gibi akarken, sebepler farklı idi... Yeni coğrafyalarda yaşamak, yeni yurtlar kurmak sevdalarında vardı. Yeni otağlar kurulmuş, yerleşmişler, medeniyetlerini ve törelerini getirmişler birlikte... Yerleşik kültürlerden değiş tokuş etmişler... Önceki yurtlarından çıktıkları göç öncesi yerlere kimi zaman dönmemişler... Kalmışlar vatan yapmışlar.

Atalarımız, yalnız Anadolu'da değil, binlerce kilemetre uzaklıkta da devletler kurmuşlar. Ülkeler yönetmişler. Hindistan'da, Uzak Doğu'da, Afrika'da ve Avrupa'da... Yani üç kıtada yurtlar kurulmuş...Yani oralara Türk'ün medeniyetini ve devlet geleneğini götürmüşler.

Küçük gemi kaptanıyken , Cezayir'de devlet kuran Hızır, Oruç Reis kardeşler, Afrika Kıtası'na yerleşmenin öncülüğünde rol oynamışlar.

O, uğursuz Balkan Harbi'ne kadar Avrupa'da da yurt edinmişler uzun zaman vatan edindikleri topraklarda yaşamışlar. Hâlâ bugün dünden kalan parçalar yaşayışlarını sürdürmektedirler...

Türkler, Türkiye Cumhuriye Devleti kurulması ile Avrupa ve Asya Kıtası üzerinde topraklarda yaşamakta tarihî alışkanlıklarına kaldıkları yerden devam ederler. Bindokuzyüzellirin sonu ve altmışların başında, Avrupa Kıtası'nda insan gücüne ihtiyaç duyan devler, Türkiye'den insanların gelişine kapılarını açtılar... Yeni göç ettikleri Avrupa ülkelerinde kısa zaman niyetiyle gelmelerine rağmen hâlâ geri dönüşleri gerçekleşmemiştir. Aileler dönüş hazırlıklarından vaz geçmiş, birinci ikinci nesil arasından geri dönüşler olsa bile, şartlar gurbetçileri, göçmenlik statüsünde değişiklik yapmalarını emreder duruma getirmiştir.

Türkler artık göçmenlik olgusunu içlerine sindirmişler, yerleşik hayata daha sıcak bakarak kendilerinin durumunu yeniden gözden geçirerek, ikinci vatan kavramını dillerine ve düşüncelerine yerleştirmeye karar vermişlerdir. Yaşadıkları ülkenin vatandaşlığına geçmeyi ilk adım olarak görmeleri sonrasında, barış ve huzur içinde ikinci vatanlarında yeni planlar kurmaya başlamışlardır... Ve kendileri için ekonomik göç insanları yakıştırmasından , yabancı işçi, misafir işçi, iş gücü insanları gibi yakıştırmalardan kurtulmak yoluna girmişlerdir.

Türkler artık "Gastarbeiter" değildir. Almanya Türkler'e "Acı vatan " da değildir, çünkü Anadolu'dan kopan gençlik yeni vatanında yaşamaktadır. Yaşadığı ülkenin lisanından geleneklerine ve hayat düzeninden kültür düzenine ait ne varsa özümsemekte olan genç, yaşadığı topraklarda barış içersindeki hayatını komşusuyla paylaşarak yaşamak istiyor... Bundan tabiî de ne olabilir ki?

Bu durum biz Türkler için akılcı tercihtir. Yabancı gibi değil de yerleşik insan gibi yaşamak, tüketici kafayla değil de hertürlü hayat kavgasında beraber olmak yaşamanın zorluklarını kolaylaştırır.

Biz Türkler için, yeni hayat ve yaşama düzeyimizin oulmlu hale getirilmesi yeryüzündeki göç eden milletlerin durumlarından ders almamızı da emrediyor. Göç olgusu, ikinci vatanda nasıl şekillenmeli ki, genç kimlik bunalımından kurtulsun?

Evet burası artık vatandır. Vatan olmalıdır .Kararsız, iki arada bir derede kalan insanlardan sağlıklı bir hareket beklemek beyhudedir. Şimdi birilerin önünde duran en önemli görev, yeni vatanda kaliteli, eğitimli ve uyumlu insanlar yetiştirmektir. Kaliteli ve eğitimli insan her çağda ve her çoğrafyada saygıyı hakeder. Yapılan işler ortak vatana hizmet ettiği sürece rahatsızlıklar en aza iner. Avrupa da yaşayan Türkler’in bence en büyük hedefi , artık o ’’yalnızlık ve yabancılık ‘’ psikolojisinden kendilerini kurtarmak olmalıdır. Çünkü bu psikoloji yeni nesillerin buraya alışmasının önündeki en büyük engeldir. Tabi bütün bunların tek taraflı olmaması gerekir. Yerli toplumunda üzerine düşen vazifeleri vardır. Siyasi otoritenin , medyanın, sivil toplum kuruluşlarının, kiliselerin, yani toplumun bütün katmanlarının samimi olarak göçmenlere kucak açmaları ve göçmenlerin burayı vatan edinmelere yardımcı olmaları gerekir. Yakınlaştırmanın, sevdirmenin, benimsetmenin yolu kucaklamaktan geçer. Dışlarsanız, uzaklaşır sevimsizleştirir ve benimsetemezsiniz.

ATİB – Avrupa Türk –İslam Birliği bundan dört yıl önceki kurultayında bu konuya parmak basmış ve ‘’Biz Buraya Vatan Dedik ,Sizde Vatandaş Deyin’’ diye sloganlaştırmıştı. Artık bu konuda ki çözümsüzlük siyasi otoritenin sermayesi olmamalı. Bu ülkede elli üç yıldan beri yaşayan üçüncü ve dörtüncü nesil, burada doğup büyüyen göçmenler, kendi inançları değerleri kabul görmeli ve buraya ait olduklarını hissetmeleridirler. Bir yere ait olduğunu hissedenler orayı kabullenirler. Bu ülkeleri yöneten siyasi otorite bu anlayışı artık benimsemeli ve bunu samimi olarak medya yoluyla toplumla baylaşmalıdır. Artık bu anlayış olgunlaşıp herkes i memnun eden meyveyi vermelidir.

Ozan’ın nağmesindeki ‘’bir yiğit gurbete gitse , gör başına neler gelir’’ sorusunun cevabı ; gurbet ana vatan olur şeklinde yerini almalıdır.


YAZARIN DİĞER YAZILARI