Referans Referans Referans Referans Referans


Ne Dersiniz?

Hz. Peygamber Efendimizin(S.A.V.) karşı çıktığı Kavmiyet' mi, 'Milliyet' midir, yoksa 'yanlışına doğrusuna bakmadan', kendi kabilesinin, kendi kavminin, kendi partisinin yanında yer almak şeklinde tezahür eden, 'gurup taassubu' mudur?...

Eğer 'İbrahim Milleti', Kur’an-i bir kavram ise ve kınanmıyorsa Efendimizin(S.A.V.), Hz. İbrahim(A.S.) soyundan olduğunun 'övünçle' söylenmesinde bir beis yok ise, bu bazılarının cehaletten, bazılarının da kasten söyledikleri gibi‚ 'dini bağı' mı kastediyor, yoksa 'soy bağını' mı?

Şayet 'İbrahim Milleti' tanımı, dini bir devamlılık anlatıyor olsaydı, bütün Peygamberlerin aynı 'dini devamlılık' üzerinde olduğunu açık seçik kabul ve beyan eden İslam, neden Hz. Adem(A.S.), Hz. Nuh(A.S.) değilde, Hz. İbrahim‘ e(A.S.) dayandırmış olsun du?

Kaldı ki, Efendimizin(S.A.V.) soy bakımından Hz. İsmail(A.S.) vasıtasıyla Hz. İbrahim(A.S.) Milletinden olduğunu, yani soy bağı olduğunu açıkca biliyoruz…

Arab ve İsrailoğullarının, İsmail ve İshak ile ayrılan İbrahimi bir millet, Sâmi ırkından olduğunu da biliyoruz…

Ve bu bilginin İslam’ a hiç bir aykırılığının olmadığını da, eğer art niyetli değilsek, biliyoruz…

O halde millet mefhumunun, İslam referans gösterilerek ‚'ayaklar altına' alınması, nasıl bir İslam anlayışıdır dersiniz?

Ne dersiniz?

İslam’ın karşı çıktığı, varlığını bir 'İlahi Hikmet'’e bağladığı 'Kavim, Kabile, Millet' mi; yoksa, yanlış doğru demeden, bir gurubun, gözü kapalı, desteklemek demek olan‚ 'gurup taassubu' mudur?...

Eğer‚ 'gurup taassubu'dur diyorsanız, bugün geldiğimiz noktada ki 'ırkçılık, tarafgirlik, particilik' halimiz tam da bu değilmidir?

Olan güncel olaylar karşısında ki duruşunuz, doğru yanlış değerlendirmelerinizi, hangi hak, vicdan ve izan ile izah edebilirsiniz?

Geçelim…

Müslümanların en derin yarayı Hz. Osman(R.A.) zamanında aldığını, tarih bilen herkes, bilir…

Nitekim Hz. Osman(R.A.)’ ın kendi sülalesinden olanları kayırdığı ve belli makamlara onları atadığı fitnesi, öylesine ayırıcı olmuştur ki, daha kurulma aşamasında ki ve temelleri Efendimiz(S.A.V.) tarafından atılmış bir devlet, ortasından ikiye ayrılmıştı…

Biz elbette Hz. Osman(R.A.)’ın "işi ehline verin" müthiş genel geçer hükmüne aykırı davrandığına inananlardan değiliz ama 'fitneye sebeb olmak fitnedir' gerçeğini de biliyoruz…

İslam’ın hükmü çok açık…
"İşi ehline veriniz" buyruluyor…
'Sizden olana, yani Müslüman olana' dahi denmiyor…

Hele akraba’ ya, enişte’ye, kayına, emmiye, dayıya, kavme/kabileye, gurubunuzdan olana, partinizden, görüşünüzden olana, asla denmiyor.

Açık ve net: O işin ehli olana…

Peki Müslüman olma iddiasında olanlar, bu kesin kurala uyuyor, diyebilir miyiz?
Onu da geçelim…
'Hakem Olayı' nı İslam tarihini bilenler mutlaka hatırlayacaklardır.
Orada ki Kur’an sayfalarını mızraklarının ucuna geçirerek, Müslümanlara karşı Kur’an’ ı kullananlar‚'İlk İslamcılar'dır dersek, dine saygı duymak ile dini değerleri çıkarlarına alet etmenin arasında ki fark, yani 'Müslüman' ile 'İslamcı'nın farkını anlatabilmiş olabilir miyiz dersiniz?

Peki birilerinin 'kutsal' saydığı dini değeri, onları yenmek için 'savaş stratejisi 'taktiği' manasında bile olsa, 'kullanmak'; kutsal tüccarlığı değilse, nedir dersiniz?

Ya kutsalın kutsiyetini kalıb da arayıp, öze inemeyenlerin, 'zarfa takılıp mazrufu' unutanların; "Biz Kur’an’ a karşı kılıç sallamayız" deyişlerindeki 'özden uzak' anlayışa ne demeli?

Ve tüm bunların, dün olduğu gibi, bugünde aynısı ile vaki oluşuna ne demeli?
Hele bir inanç bütününün, parçalara ayrılarak, parçalarının birbirlerine kırdırılmaya çalışılmasının, o günlere bire bir benzemesine ne dersiniz?

Veyl onlara ki; birilerinin kutsalını mızraklarının ucuna geçirip, kendi aşağılık 'gurup taassublarına', tatminsiz hırslarına ve hele hele de, aşağılık 'azınlık ırkçılıklarına' şemsiye olarak kullanmaya çalışıyorlar…

Ya tüm bunları bildiği halde, susanlara ne dersiniz?

Sahi Hz. Muaviye(R.A.) taraftarlarının başarısı, gerçek bir başarı mıdır, dini açıdan?
Öyleyse neden Hz. Ali(R.A.) kazanmış görünüyor dersiniz?

Kazanmak ama ne pahasına olursa olsun mu demeliyiz?
Sahi kazanmak nedir dersiniz?

Karar elbet sizin…

Ben hiçbir zaman ne Muaviyeci, ne Alici, nede Haricici oldum.
Çünkü tarafgirlik 'gurup taassubuna', o da haksızlığa sebebdir…

İşte 'ayak altına' alınması gereken de, 'milliyetçilik' değil, tam da bu duruştur.

Gerçekler kişiye göre değişebilir ama hakikatler asla…


Krefeld, 04.03.2015


YAZARIN DİĞER YAZILARI

ATİB-Union der Türkisch – Islamischen Kulturvereine in Europa e.V.

Neusser Str. 553 | D-50737 Köln | Tel: 00 49 (221) 316010 | Fax: 00 49 (221) 323420 | e-mail: info@atib.org
Bankverbindung: Sparkasse KölnBonn Konto Nr: 1900 69 61 86 | BLZ: 370 501 98 | IBAN: DE393705 0198 1900 6961 86 | BIC: COLSDE33